Bazen hayatta bir şeyler iyi giderken, bazen de işler tersine döner. Kimi zaman hayatın acı yüzüyle karşılaşırız; belki de bir kayıp, bir hüsran, belki de yıllarca emek verdiğimiz bir şeyin sona erdiği an. Bu soruyu, “Hayır da şer de Allah’tan mıdır?” sorusuyla düşünmeye başladığımda, aklımda bir hikâye belirdi. Bir arkadaşımın yıllarca çalışıp kurduğu işinin, beklenmedik bir ekonomik krizle çöktüğünü gördüm. “İçimde bir ses diyor ki, bu yaşadığın da bir imtihan. Hem bu da geçer, hem de Allah sana ne kadar dayanıklı olduğunu gösteriyor,” demişti. Ancak, başka bir arkadaşım ise bu olayla birlikte “Allah neden böyle bir şey yaşattı?” diye sorgulayan bir bakış açısına sahipti.
İşte bu soruyu cevaplamak, çoğu zaman basit bir teolojik tartışmadan daha fazlasını ifade eder. Çünkü hayat, sadece iyi ya da kötü olaylardan ibaret değildir; her olay, bir dizi duyguyu, inancı ve düşünceyi tetikler.
Hayatın inişleri ve çıkışları arasında kaybolmuş insanlar, bazen ‘şer’ ve ‘hayır’ı sadece büyük olaylarla ilişkilendirirler. Fakat bu bakış açısı, insanların o anki duygusal hallerine göre farklılık gösterir. Erkekler, özellikle pratik ve sonuç odaklı oldukları için, yaşadıkları olayı genellikle “başarısızlık” ya da “engellenme” olarak değerlendirme eğilimindedirler. Eğer bir iş başarısız olursa, ‘şer’ olarak kabul edilir ve “Allah bu yüzden yaşattı” denir. Ancak kadınlar, bu tür olayları daha çok toplumsal ve duygusal boyutta değerlendirir. Kaybettikleri bir ilişki ya da kötü giden bir iş, onlara ‘hayır’ın bir sınavı olarak görünür ve bu olayı sadece kendi iç dünyalarında çözmeye çalışırlar.
Bir erkeğin işindeki başarısızlığı, belki de “şer” olarak algılanır. Ama bu şer, ona neyi yapmaması gerektiğini, hangi yolu izlerse daha sağlam adımlar atabileceğini gösteren bir öğretici deneyim olabilir. O işin kaybı, belki de daha büyük bir kazanca giden yolun ilk adımıdır. Kadınlar ise bu tür olaylara duygusal bir yanıt verir ve acı çekerken bile, hayatın her zaman bir anlamı olduğunu hissederler. Onlar için belki de şer, içsel bir büyüme alanı, bir tür kalp açma süreci olabilir.
Gerçek bir hikâye üzerinden bu konuyu anlamaya çalışalım: Bir adam, sabah işe gitmek için arabasına bindiğinde, aniden bir kaza geçirdi. Araba hurdaya çıktı, fakat adam neredeyse hiç yara almadı. O an her şey kararmış gibi göründü. İşte bu, şer gibi görünüyordu. Ama birkaç saat sonra, kazadan dolayı geceyi hastanede geçiren bir adam, kaza nedeniyle iş yerinde yerine geçmesi gereken çalışanını aradığında, başka bir şey fark etti. Çalışanı, o sırada hastanede tedavi görüyordu. O anda, kazanın ne kadar “hayır” olduğunu düşündü: Eğer kaza olmasaydı, o adamın hastaneye gitmesi gerekmeyecek ve belki de bir daha hiç kurtulamayacaktı.
İşte bu olay, hayır ve şer arasındaki o ince çizgiyi gözler önüne seriyor. Bir olay anında şer gibi görünen bir durum, zamanla hayra dönüşebilir. Kaza, adamın hayatını koruduğu gibi, başkalarının hayatını da kurtarmış oldu.
Bu noktada, insanların yaşadıkları olaylara bakış açıları ne kadar farklı olsa da, her insanın kendi hikâyesine sahip olduğunu unutmamalıyız. Erkeklerin çoğu bu durumu “hayır” olarak kabul etmeyebilir, fakat bazen şer olan bir olay, aslında onları daha güçlü, daha dayanıklı yapar. Kadınlar ise daha duygusal bir yaklaşım benimseyebilirler. Topluluklarının desteğiyle, yaşadıkları sıkıntıları aşarken, her olayı bir ders olarak kabul edebilirler.
Özetle, hayır ve şer Allah’tan mıdır? Belki de hayat, hayır ve şer’in iç içe geçmiş olduğu bir serüvendir. Her olayın arkasında bir anlam, bir ders yatar. Bu da her bireyin inancına, yaşadığı hayata ve bakış açısına göre şekillenir.
Peki, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bir olayın şer mi yoksa hayır mı olduğunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazen yaşadığınız zorluklar, zamanla hayatınızda nasıl bir anlam kazandı? Hayatınızda böyle bir örnek yaşadığınızda, nasıl bir bakış açısı benimsediniz? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşmanızı çok merak ediyorum.