Garabet ermenice ne demek?
1915 Ermeni katliamı sırasında yıkılmış ve daha sonra yıkılmıştır. Surp Garabet, “Kutsal Evanjelist” anlamına gelir ve Vaftizci Yahya’ya atıfta bulunur. Yahya’nın kalıntılarının 4. yüzyılın başlarında bu alanda saklandığına inanılmaktadır.
Garabet insan ne demek?
Garabet esasen “tuhaflık ve gariplik” anlamına gelir. “Garabet” kelimesi aynı zamanda ilk okumada anlam ifade etmeyen cümlelerin muğlak yapısını ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin anlamı TDK sözlüğünde de yer almaktadır. Bu kaynaklarda gariplik, alışılmadıklık, yabancılık, bilinmezlik anlamına gelir.
Garabet ne demek örnek cümle?
Garip bir örneğin açıklaması: Garip bir adam karanlık bir sokakta eski bir evde yaşıyor. Komşusunun biraz garip olduğu söyleniyor. Bu çayı içtikten sonra kendimi biraz garip hissettim. Bu gibi düşünceler garip kelimesinin ifadesine örnektir.
Garabet ne demek edebiyatta?
Garip kelimesinin çoğulu olan Garab, insanlarda hayret ve merak uyandıran ilginç şeyler anlamına gelir. Absurd, absurd, excentric ve strange kelimeleri strange kelimesiyle eş anlamlıdır. Sadece insanlar ve olaylar değil, aynı zamanda belirli durumlar da garip olarak kabul edilir.
Ermenilerin eski adı nedir?
Ermenilerin bilinen en eski kökeni Urartulardır. “Ermeniler” adı çoğu dilde bu halkı tanımlamak için kullanılsa da, Ermeniler kendilerine “Hay” (Ermeni alfabesinde “րրրրրրוון, çoğul “Hayer”, “րրրրրրրրאר”) derler; bu adın Hayk adlı efsanevi kişiden geldiğine inanılır.
Ermeniler soyu nereden gelir?
Bazı tarihçiler Ermenilerin kökenini Urartulara dayandırırken, diğerleri Ermenilerin Turan ırkı olduğunu iddia ediyor. Ancak bazı tarihçiler Ermenilerin Balkan kökenli olduğunu ve Trakya-Prigian soyundan geldiğini söylüyor.
Garabet hangi dilde?
Garip kelimesiyle aynı kökten türeyen Garab, dilimize Arapçadan girmiştir. 14. yüzyılda literatüre giren bu kelimenin sözlük anlamı tuhaflıktır. Bu kelime genellikle hayret ve korkuya neden olan davranışlar için kullanılır.
Hadiste garabet ne demek?
Arapça garâbet (göçmen) kökünden türeyen garîb kelimesi, sözlükte “vatanından uzak, kendi türünde tek, nadir bulunan; bilinmeyen, belirsiz ve kapalı” anlamlarına gelmektedir.
Garabet hangi kusur?
Yabancılık, alışılmadık ya da anlaşılması zor sözcük ve ifadeleri kullanma hatasıdır (Saraç, 2007, s. 40; Bilgegil, 1989, s. 33).
Zillet ne demek TDK?
Utanç, kelimenin tam anlamıyla hor görülmek anlamına gelir. Kişinin kendini hor görmesi ve çevresindeki herkesi kendisinden üstün görmesi durumudur.
Melun gün ne demek?
Melun kelimesinin sözlük anlamı lanetlidir. Bu kelime halk arasında kirli, iğrenç ve pis anlamında da kullanılır.
Karabet ne demek TDK?
TDK’YA GÖRE KARABET NE ANLAMA GELİYOR? 1. isim, eskimiş yakınlık. 2. isim, eskimiş akrabalık.
Garabet ne demek?
Garabet kelimesi Arapça kökenlidir. TDK’ya göre “Garbet” kelimesinin anlamı şu şekildedir: – Garip görünüşlü, acayiplik, yabancılık anlamına gelir.
Garabet hakaret mi?
Belirli bir olay, eylem veya dilekçeyi “hukuki merak” olarak adlandırmak yerine, bir hakaret ve aşağılama olarak algılanabilir. Bir baro başkanının “hukuki merak” hakkında yaptığı bir açıklama bile, belirli bir olaya ve belirli bir kişiye atıfta bulunuyorsa hakarettir.
Güncenin Türkçe karşılığı nedir?
Günlük, günlük şeklinde yazılmış anılar.
Ermenice karabet ne demek?
Kendisine “iyi haber, haberci” anlamına gelen Karabet ismi verildi. Okul çağına geldiğinde, Lübnan’dan Merzifon’a gelen rahipler, kendi manastırlarında yetiştirmek üzere iki “zeki ve gelecek vaat eden genç” aldılar. Bu gençlerden biri de Tomayan’dı.
Sevan Ermenice ne demek?
Gölün Ermenice adı olan Sevan, Urartu dilinde “sular veya göller ülkesi” anlamına gelen Suina kelimesinden gelmektedir.
Garabet ne demek din?
Garip kelimesinin ilk anlamı tuhaflık ve tuhaflıktır. Bunun dışında garip kelimesi hayranlık ve şaşkınlık uyandıran şeyler için de kullanılır. Osmanlı döneminde ilk okumada anlaşılamayan kapalı ve belirsiz cümlelere garbet denirdi.
Ermenicede kız ne demek?
Argoda ahcik “yabancı kadın, kız, yabancı turist, Ermeni kızı”, daçik ise “kadın, kız” anlamında kullanılmaktadır (Aktunç, 1988: 32, 83).